Damla
New member
[color=]“Mekruh olanı yapmak günah mı?”—Bir hikâye eşliğinde forum sohbeti[/color]
Selam dostlar! Size geçenlerde duyduğum ve üzerinde çok düşündüğüm bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Bazen fıkhi meseleler kuru tanımlar içinde sıkışıp kalıyor; oysa yaşanmışlık veya kurgusal bir sahne üzerinden tartışınca mesele hem daha anlaşılır hem de daha sıcak bir boyut kazanıyor. Bu hikâyede bir köy meydanında geçen küçük bir olay üzerinden “mekruh olanı yapmak günah mı?” sorusunu birlikte irdeleyelim.
---
[color=]Köy Kahvesinde Başlayan Sohbet[/color]
Bir sonbahar günüydü. Köyün kahvesinde Ahmet, Mehmet ve Elif bir araya gelmişti. Ahmet’in yüzünde meraklı bir ifade vardı.
“Arkadaşlar,” dedi, “geçen gün camide hoca ‘mekruh şeylerden uzak durun’ dedi. Ama kafama takıldı: Mekruh olanı yapmak günah mı gerçekten?”
Mehmet hemen söze atıldı. Stratejik bakış açısıyla meseleleri çözmeye yatkın bir insandı. “Öncelikle kavramları netleştirelim,” dedi. “Farz, vacip, sünnet, mekruh, haram… Bunların arasındaki farkları bilirsek çözüm kolaylaşır. Mekruh, yapılması hoş karşılanmayan ama yapılınca haram gibi ağır günah yazılmayan şeydir. Yani işin stratejisi şu: Kaçınırsan sevap, yaparsan günah değil ama bir kayıp var.”
Elif ise gözlerini hafifçe kısarak dinliyordu. Onun yaklaşımı daha çok empati ve ilişkiler üzerinden şekillenirdi. “Ama Mehmet,” dedi, “bunu böyle kuru bir tanım gibi sunmak eksik kalıyor. İnsanlar bazen mekruhlardan uzak duramadığında vicdan azabı çekiyor. Bu durumda mesele sadece ‘günah mı değil mi’ değil; aynı zamanda kişinin kalbiyle ilişkisi, Rabbiyle bağı. O yüzden mekruhu yapmak doğrudan günah sayılmasa da kalpte bir perde oluşturabilir.”
---
[color=]Bir Tabağın Etrafında Anlam Arayışı[/color]
O sırada kahveci İsmail, önlerine taze çaylarla birlikte küçük bir tabak kuruyemiş bıraktı. Ahmet tabağa uzanırken aklına geldi: “Biliyor musunuz, bu tabaktan sol elle almak da mekruh sayılıyor bazı rivayetlerde.”
Mehmet hemen hesap yapar gibi konuştu: “Bak işte, sol elle almak haram değil ama mekruh. Şimdi stratejik bakarsan, sağ elle aldığında sünnete uyuyorsun, artı sevap hanene yazılıyor. Sol elle aldığında haram yazılmıyor ama sevap fırsatını kaçırıyorsun. Matematik gibi: +1 yerine 0 alıyorsun.”
Elif ise tabağı kendine çekerek hafif gülümsedi. “Benim için mesele şu: Sağ elle almak, sadece sevap yazdırmak değil; aynı zamanda toplumda güzel bir örnek olmak. Çocuklar görüyor, büyükler takdir ediyor. Eğer sol elle alırsan kimse sana ‘günahkâr’ demez ama belki ‘neden sünnete uymadı’ diye içten içe düşünür. İlişkisel etkisi de var yani.”
---
[color=]Mekruhun Günahla Arasındaki İnce Çizgi[/color]
Sohbet derinleşti. Ahmet iyice dalgınlaştı. “O zaman şöyle diyebilir miyiz? Mekruh, günahın kapısına giden bir yol gibi mi?”
Mehmet: “Aynen öyle. Stratejik düşünürsen mekruh, seni harama yaklaştırma ihtimali olan bir sınır bölgesi. Harama düşmek istemiyorsan bu gri alanda dolaşmazsın. Yani önleyici tedbir gibi düşün.”
Elif: “Ben de buna şöyle eklerim: Mekruha sürekli devam eden kişi, kalben harama da alışabilir. Bu yüzden mekruhtan kaçınmak, ruh sağlığımızı, manevi berraklığımızı korumak için değerli. Bir nevi gönül hijyeni.”
---
[color=]Hikâyenin Dönüm Noktası[/color]
Tam bu sırada kahveye köyün yaşlılarından Hacı Dede girdi. Sohbeti duymuş olacak ki sandalyesini çekip yanlarına oturdu. “Evlatlarım,” dedi, “mekruh, doğrudan günah değildir. Ama unutmayın, Allah’ın hoş görmediği şeydir. Hoş görmediği bir şeyi sürekli yaparsanız, O’nun sevgisini kaybetme riskiniz olur. Bir sevdiğiniz size ‘şunu yapma, hoşuma gitmiyor’ dese, illa kavga mı etmesi gerekir? Onun hoşlanmadığını bildiğiniz hâlde yapmaya devam ederseniz, aranızdaki güveni zedelersiniz. İşte mekruhu işlemek böyle bir şeydir.”
Elif’in yüzü aydınlandı. “İşte bu! İlişkisel bakış açısı da tam bu,” dedi.
Mehmet ise başını salladı. “Stratejik olarak da mantıklı: Sevdiğinin gönlünü hoş tutmak için risk almazsın.”
---
[color=]Günümüz İçin Mesajlar[/color]
Köy kahvesindeki bu küçük sohbet bize şunu hatırlatıyor: Mekruh olanı yapmak, teknik anlamda günah değildir; fakat insanın manevi yolculuğunda önemli bir işarettir. Erkeklerin çözüm odaklı bakışıyla mesele “kâr-zarar hesabı” gibi okunabilir. Kadınların empatik yaklaşımıyla ise “ilişkilerdeki güven ve sevgi dengesi” üzerinden anlaşılır.
Günümüzde insanlar çoğu zaman “Bu günah mı değil mi?” sorusuna sıkışıp kalıyor. Oysa mekruh kavramı bize daha derin bir mesaj veriyor: Allah’ın hoşnutluğunu aramak sadece yasaklardan kaçınmak değil, aynı zamanda inceliklere dikkat etmektir.
---
[color=]Geleceğe Yönelik Düşünceler[/color]
Eğer toplum olarak mekruhlara da dikkat edersek, bireylerin manevi hassasiyetleri artar. Bu hassasiyet sosyal ilişkilerde nezakete, ibadetlerde derinliğe, günlük yaşamda da daha temiz bir ahlaka dönüşebilir. Yani mesele sadece “günah yazıldı mı yazılmadı mı” değil; aslında iç dünyamızı hangi renkle boyadığımızdır.
Mekruhu küçümsemek, haramın eşiğini zayıflatabilir; önemsemek ise kişiyi hem stratejik hem empatik açıdan daha bilinçli kılar. Sonuçta günah çizgisinin hemen önünde duran bir kavramdır. Ona yaklaşımımız, inançla ilişkimizin ne kadar derin olduğunu gösterir.
---
[color=]Kapanış: Kahveden Çıkarken[/color]
Sohbet uzamış, çaylar bitmişti. Ahmet gülerek kalktı: “Bugün çok şey öğrendim. Mekruh günah değil ama Rabbimin hoşuna gitmeyen şey. O yüzden elimden geldiğince uzak durmaya çalışacağım.”
Elif de tebessüm etti: “Ben de gönül bağımızı güçlü tutmanın yolu olduğunu daha iyi anladım.”
Mehmet ise hesap yapar gibi sonuçlandırdı: “Sevap hanesini artırmak için en akıllıca hamle mekruhtan uzak durmak.”
Kahveden çıkarken üçü de farkında olmadan aynı sonuca varmıştı: Mekruhtan kaçınmak, hem stratejik bir kazanç hem de sevgi bağlarını koruyan bir tavırdı.
Ve böylece köyün meydanında küçük bir soru, büyük bir farkındalıkla yankı buldu.
Selam dostlar! Size geçenlerde duyduğum ve üzerinde çok düşündüğüm bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Bazen fıkhi meseleler kuru tanımlar içinde sıkışıp kalıyor; oysa yaşanmışlık veya kurgusal bir sahne üzerinden tartışınca mesele hem daha anlaşılır hem de daha sıcak bir boyut kazanıyor. Bu hikâyede bir köy meydanında geçen küçük bir olay üzerinden “mekruh olanı yapmak günah mı?” sorusunu birlikte irdeleyelim.
---
[color=]Köy Kahvesinde Başlayan Sohbet[/color]
Bir sonbahar günüydü. Köyün kahvesinde Ahmet, Mehmet ve Elif bir araya gelmişti. Ahmet’in yüzünde meraklı bir ifade vardı.
“Arkadaşlar,” dedi, “geçen gün camide hoca ‘mekruh şeylerden uzak durun’ dedi. Ama kafama takıldı: Mekruh olanı yapmak günah mı gerçekten?”
Mehmet hemen söze atıldı. Stratejik bakış açısıyla meseleleri çözmeye yatkın bir insandı. “Öncelikle kavramları netleştirelim,” dedi. “Farz, vacip, sünnet, mekruh, haram… Bunların arasındaki farkları bilirsek çözüm kolaylaşır. Mekruh, yapılması hoş karşılanmayan ama yapılınca haram gibi ağır günah yazılmayan şeydir. Yani işin stratejisi şu: Kaçınırsan sevap, yaparsan günah değil ama bir kayıp var.”
Elif ise gözlerini hafifçe kısarak dinliyordu. Onun yaklaşımı daha çok empati ve ilişkiler üzerinden şekillenirdi. “Ama Mehmet,” dedi, “bunu böyle kuru bir tanım gibi sunmak eksik kalıyor. İnsanlar bazen mekruhlardan uzak duramadığında vicdan azabı çekiyor. Bu durumda mesele sadece ‘günah mı değil mi’ değil; aynı zamanda kişinin kalbiyle ilişkisi, Rabbiyle bağı. O yüzden mekruhu yapmak doğrudan günah sayılmasa da kalpte bir perde oluşturabilir.”
---
[color=]Bir Tabağın Etrafında Anlam Arayışı[/color]
O sırada kahveci İsmail, önlerine taze çaylarla birlikte küçük bir tabak kuruyemiş bıraktı. Ahmet tabağa uzanırken aklına geldi: “Biliyor musunuz, bu tabaktan sol elle almak da mekruh sayılıyor bazı rivayetlerde.”
Mehmet hemen hesap yapar gibi konuştu: “Bak işte, sol elle almak haram değil ama mekruh. Şimdi stratejik bakarsan, sağ elle aldığında sünnete uyuyorsun, artı sevap hanene yazılıyor. Sol elle aldığında haram yazılmıyor ama sevap fırsatını kaçırıyorsun. Matematik gibi: +1 yerine 0 alıyorsun.”
Elif ise tabağı kendine çekerek hafif gülümsedi. “Benim için mesele şu: Sağ elle almak, sadece sevap yazdırmak değil; aynı zamanda toplumda güzel bir örnek olmak. Çocuklar görüyor, büyükler takdir ediyor. Eğer sol elle alırsan kimse sana ‘günahkâr’ demez ama belki ‘neden sünnete uymadı’ diye içten içe düşünür. İlişkisel etkisi de var yani.”
---
[color=]Mekruhun Günahla Arasındaki İnce Çizgi[/color]
Sohbet derinleşti. Ahmet iyice dalgınlaştı. “O zaman şöyle diyebilir miyiz? Mekruh, günahın kapısına giden bir yol gibi mi?”
Mehmet: “Aynen öyle. Stratejik düşünürsen mekruh, seni harama yaklaştırma ihtimali olan bir sınır bölgesi. Harama düşmek istemiyorsan bu gri alanda dolaşmazsın. Yani önleyici tedbir gibi düşün.”
Elif: “Ben de buna şöyle eklerim: Mekruha sürekli devam eden kişi, kalben harama da alışabilir. Bu yüzden mekruhtan kaçınmak, ruh sağlığımızı, manevi berraklığımızı korumak için değerli. Bir nevi gönül hijyeni.”
---
[color=]Hikâyenin Dönüm Noktası[/color]
Tam bu sırada kahveye köyün yaşlılarından Hacı Dede girdi. Sohbeti duymuş olacak ki sandalyesini çekip yanlarına oturdu. “Evlatlarım,” dedi, “mekruh, doğrudan günah değildir. Ama unutmayın, Allah’ın hoş görmediği şeydir. Hoş görmediği bir şeyi sürekli yaparsanız, O’nun sevgisini kaybetme riskiniz olur. Bir sevdiğiniz size ‘şunu yapma, hoşuma gitmiyor’ dese, illa kavga mı etmesi gerekir? Onun hoşlanmadığını bildiğiniz hâlde yapmaya devam ederseniz, aranızdaki güveni zedelersiniz. İşte mekruhu işlemek böyle bir şeydir.”
Elif’in yüzü aydınlandı. “İşte bu! İlişkisel bakış açısı da tam bu,” dedi.
Mehmet ise başını salladı. “Stratejik olarak da mantıklı: Sevdiğinin gönlünü hoş tutmak için risk almazsın.”
---
[color=]Günümüz İçin Mesajlar[/color]
Köy kahvesindeki bu küçük sohbet bize şunu hatırlatıyor: Mekruh olanı yapmak, teknik anlamda günah değildir; fakat insanın manevi yolculuğunda önemli bir işarettir. Erkeklerin çözüm odaklı bakışıyla mesele “kâr-zarar hesabı” gibi okunabilir. Kadınların empatik yaklaşımıyla ise “ilişkilerdeki güven ve sevgi dengesi” üzerinden anlaşılır.
Günümüzde insanlar çoğu zaman “Bu günah mı değil mi?” sorusuna sıkışıp kalıyor. Oysa mekruh kavramı bize daha derin bir mesaj veriyor: Allah’ın hoşnutluğunu aramak sadece yasaklardan kaçınmak değil, aynı zamanda inceliklere dikkat etmektir.
---
[color=]Geleceğe Yönelik Düşünceler[/color]
Eğer toplum olarak mekruhlara da dikkat edersek, bireylerin manevi hassasiyetleri artar. Bu hassasiyet sosyal ilişkilerde nezakete, ibadetlerde derinliğe, günlük yaşamda da daha temiz bir ahlaka dönüşebilir. Yani mesele sadece “günah yazıldı mı yazılmadı mı” değil; aslında iç dünyamızı hangi renkle boyadığımızdır.
Mekruhu küçümsemek, haramın eşiğini zayıflatabilir; önemsemek ise kişiyi hem stratejik hem empatik açıdan daha bilinçli kılar. Sonuçta günah çizgisinin hemen önünde duran bir kavramdır. Ona yaklaşımımız, inançla ilişkimizin ne kadar derin olduğunu gösterir.
---
[color=]Kapanış: Kahveden Çıkarken[/color]
Sohbet uzamış, çaylar bitmişti. Ahmet gülerek kalktı: “Bugün çok şey öğrendim. Mekruh günah değil ama Rabbimin hoşuna gitmeyen şey. O yüzden elimden geldiğince uzak durmaya çalışacağım.”
Elif de tebessüm etti: “Ben de gönül bağımızı güçlü tutmanın yolu olduğunu daha iyi anladım.”
Mehmet ise hesap yapar gibi sonuçlandırdı: “Sevap hanesini artırmak için en akıllıca hamle mekruhtan uzak durmak.”
Kahveden çıkarken üçü de farkında olmadan aynı sonuca varmıştı: Mekruhtan kaçınmak, hem stratejik bir kazanç hem de sevgi bağlarını koruyan bir tavırdı.
Ve böylece köyün meydanında küçük bir soru, büyük bir farkındalıkla yankı buldu.